İspanya'daki yaklaşık 800 yıllık ( 711 - 1492 ) Arap egemenliği nedeniyle Müslüman İspanya'ya verilmiş ad, ENDÜLÜS. Avrupa'nın üçüncü büyük yüzölçümüne sahip ülkesi İspanya'nın, 17 özerk bölgesinden biri. Sekiz vilayetten oluşan bölgenin başkenti de SEVİLLA.
Endülüs gezimize başlamadan önce, bölgeyle ilgili tarih hakkında biraz bilginin, gezdiğimiz yerleri daha iyi anlamak açısından faydalı olacağını düşünüyorum.
Biraz Tarih,
Emevi Devleti döneminde, İslamiyet'in yayılmaya başladığı ilk yüzyıl içinde, Kuzey Afrika'nın tamamına yakını, müslümanların eline geçer. 711 yılında Emevi Devleti'nin Kuzey Afrika valisi Nusayri, Tarık bin Ziyad komutasında orduyu İspanya'ya gönderir. Tarık bin Ziyad, daha sonra adının verileceği Cebelitarık Boğazı'ndan, ordusuyla İber Yarımadasına geçer. Sonra da gemileri yakar ki, geriye dönüş olmasın. Vizigotları ağır bir yenilgiye uğratarak, Malaga, Cordoba, Vizigotlar'ın başşehri Toledo, daha sonra da Sevilla alınarak kısa sürede bütün İber Yarımadası ele geçirilir. 711 yılında başlayan hakimiyet 1492'ye kadar sürer. 1479'da Aragon Kralı Fernando ile Kastilya Kraliçesi 1. Isabel'in evlenip güçlerini birleştirmesiyle, Müslüman ve Yahudileri Endülüs'ten çıkarırlar. Kral Fernando, malları ve paralarına el koydukları Yahudileri ülkeden atarken, birtek 2. Bayezid sahip çıkıp, bir kısmını Osmanlı topraklarına getirir. 1492 İber Yarımadası'nda, hem Arapların, hem de Yahudilerin sonu olur.
Artık gezimize ulaşımla başlayabiliriz :
Arkadaşlarımla, Endülüs gezimize, İstanbul'dan Madrid'e uçarak başladık. Ekonomik olması nedeniyle aylar öncesinden, Pegasus kampanyasından aldık, Madrid uçak biletimizi. Yaklaşık 4 saatlik bir uçuşla Madrid'deydik. Ancak Madrid gezimizi dönüşe bırakarak, Sevilla'ya gitmek içim, havalanından direkt tren istasyonuna ( Madrid Atocha Train Station ) gittik. Bu ulaşımı ise taksiyle yaptık. Beyaz renkli, kırmızı şeritli resmi taksileri tercih ederek, sabit ücret 30 euro ile şehir merkezine ulaşabilirsiniz. Barajas Havaalanı 1 no'lu terminal önünden, ( Aerobus Shuttle ) sarı renkli otobüslerle de, yarım saatte tren istasyonuna gitmek mümkün (5 euro).
Bu arada Endülüs gezinize THY ile Malaga'ya uçarak da başlayabilirsiniz.
Madrid Atocha Train Station'dan bindiğimiz hızlı trenle, 2,5 saatte Sevilla'ya ( Santa Justa Station ) ulaştık. Hızlı tren biletlerini gitmeden önce alırsanız, daha ekonomik olabilir. ( www. renfe.com.en ) İstasyon şehir merkezine 2 km. uzaklıkta. Otobüsle gidebileceğiniz gibi, şehrin küçük, mesafelerin kısa olması nedeniyle, taksi de kullanılabilir ( 8-10 euro ). Şehri keşfetmek ve gezmek içinse, en ideal olanı yürümek.
Sevilla hakkında kısa bir bilgi vermek gerekirse,
Madrid, Barcelona ve Valencia'dan sonra İspanya'nın 4. büyük şehri. Endülüs'ün başkenti. 2014 sayımı göre, şehir merkezinin nüfusu 696.000. Atlas Okyanus'undan kuş uçuşu 70 km. içeride olan Sevilla'nın denizle bağlantısını, şehri ikiye bölen Guadalquivir Nehri sağlamakta. Roma hakimiyeti döneminde, Sevilla Betis olarak adlandırılmış. 711 yılında Araplar gelene kadar Vizigot hakimiyetinde kalmış ve 711 - 1248'e kadarsa Endülüs Emevileri şehri elinde tutmuş. 16. ve 17. yüzyıllarda hem liman şehri olması, hem de savunması kolay konumu nedeniyle, Avrupa'nın en önemli limanı olmuş. Sömürgecilik ile daha da önem kazanmış. Afrika, Uzakdoğu ve Amerika'dan getirilen mallar (altın, gümüş, patates, domates, kahve vb.) Avrupa'ya buradan dağıtılmış. Flamenko'nun doğduğu ve Yeni Dünya keşiflerinin başlangıç noktalarından biridir, Sevilla. Kolomb ve Macellan Guadalquivir'den keşif yoluna çıkmışlar.
Bu kadar kitabi bilgiden sonra, benim izlenimlerimse, farklı medeniyetlerin hakimiyetinde kalmış Sevilla'daki kültürel çeşitlilik, şehrin mimarisine çok güzel yansımış. Ayrıca, Arapların suya olan özlemlerini, yaptıkları sarayların avlularında, bahçelerinde fazlasıyla gidermiş olduklarını görüyorsunuz.
ALCAZAR SARAYI (REAL ALCAZAR)
İspanyol krallarının yaklaşık 7 yüzyıl ikamet ettiği Alcazar Sarayı, hem Müslüman-Arap, hem de Hristiyan etkilerini görebileceğiniz, yapımına 1181'de başlanıp, 1364'de tamamlanmış, çok güzel ve çok özel bir yapı.
Endülüs gezimize başlamadan önce, bölgeyle ilgili tarih hakkında biraz bilginin, gezdiğimiz yerleri daha iyi anlamak açısından faydalı olacağını düşünüyorum.
Biraz Tarih,
Emevi Devleti döneminde, İslamiyet'in yayılmaya başladığı ilk yüzyıl içinde, Kuzey Afrika'nın tamamına yakını, müslümanların eline geçer. 711 yılında Emevi Devleti'nin Kuzey Afrika valisi Nusayri, Tarık bin Ziyad komutasında orduyu İspanya'ya gönderir. Tarık bin Ziyad, daha sonra adının verileceği Cebelitarık Boğazı'ndan, ordusuyla İber Yarımadasına geçer. Sonra da gemileri yakar ki, geriye dönüş olmasın. Vizigotları ağır bir yenilgiye uğratarak, Malaga, Cordoba, Vizigotlar'ın başşehri Toledo, daha sonra da Sevilla alınarak kısa sürede bütün İber Yarımadası ele geçirilir. 711 yılında başlayan hakimiyet 1492'ye kadar sürer. 1479'da Aragon Kralı Fernando ile Kastilya Kraliçesi 1. Isabel'in evlenip güçlerini birleştirmesiyle, Müslüman ve Yahudileri Endülüs'ten çıkarırlar. Kral Fernando, malları ve paralarına el koydukları Yahudileri ülkeden atarken, birtek 2. Bayezid sahip çıkıp, bir kısmını Osmanlı topraklarına getirir. 1492 İber Yarımadası'nda, hem Arapların, hem de Yahudilerin sonu olur.
Artık gezimize ulaşımla başlayabiliriz :
Arkadaşlarımla, Endülüs gezimize, İstanbul'dan Madrid'e uçarak başladık. Ekonomik olması nedeniyle aylar öncesinden, Pegasus kampanyasından aldık, Madrid uçak biletimizi. Yaklaşık 4 saatlik bir uçuşla Madrid'deydik. Ancak Madrid gezimizi dönüşe bırakarak, Sevilla'ya gitmek içim, havalanından direkt tren istasyonuna ( Madrid Atocha Train Station ) gittik. Bu ulaşımı ise taksiyle yaptık. Beyaz renkli, kırmızı şeritli resmi taksileri tercih ederek, sabit ücret 30 euro ile şehir merkezine ulaşabilirsiniz. Barajas Havaalanı 1 no'lu terminal önünden, ( Aerobus Shuttle ) sarı renkli otobüslerle de, yarım saatte tren istasyonuna gitmek mümkün (5 euro).
Bu arada Endülüs gezinize THY ile Malaga'ya uçarak da başlayabilirsiniz.
Madrid Atocha Train Station'dan bindiğimiz hızlı trenle, 2,5 saatte Sevilla'ya ( Santa Justa Station ) ulaştık. Hızlı tren biletlerini gitmeden önce alırsanız, daha ekonomik olabilir. ( www. renfe.com.en ) İstasyon şehir merkezine 2 km. uzaklıkta. Otobüsle gidebileceğiniz gibi, şehrin küçük, mesafelerin kısa olması nedeniyle, taksi de kullanılabilir ( 8-10 euro ). Şehri keşfetmek ve gezmek içinse, en ideal olanı yürümek.
Sevilla hakkında kısa bir bilgi vermek gerekirse,
Madrid, Barcelona ve Valencia'dan sonra İspanya'nın 4. büyük şehri. Endülüs'ün başkenti. 2014 sayımı göre, şehir merkezinin nüfusu 696.000. Atlas Okyanus'undan kuş uçuşu 70 km. içeride olan Sevilla'nın denizle bağlantısını, şehri ikiye bölen Guadalquivir Nehri sağlamakta. Roma hakimiyeti döneminde, Sevilla Betis olarak adlandırılmış. 711 yılında Araplar gelene kadar Vizigot hakimiyetinde kalmış ve 711 - 1248'e kadarsa Endülüs Emevileri şehri elinde tutmuş. 16. ve 17. yüzyıllarda hem liman şehri olması, hem de savunması kolay konumu nedeniyle, Avrupa'nın en önemli limanı olmuş. Sömürgecilik ile daha da önem kazanmış. Afrika, Uzakdoğu ve Amerika'dan getirilen mallar (altın, gümüş, patates, domates, kahve vb.) Avrupa'ya buradan dağıtılmış. Flamenko'nun doğduğu ve Yeni Dünya keşiflerinin başlangıç noktalarından biridir, Sevilla. Kolomb ve Macellan Guadalquivir'den keşif yoluna çıkmışlar.
Bu kadar kitabi bilgiden sonra, benim izlenimlerimse, farklı medeniyetlerin hakimiyetinde kalmış Sevilla'daki kültürel çeşitlilik, şehrin mimarisine çok güzel yansımış. Ayrıca, Arapların suya olan özlemlerini, yaptıkları sarayların avlularında, bahçelerinde fazlasıyla gidermiş olduklarını görüyorsunuz.
ALCAZAR SARAYI (REAL ALCAZAR)
İspanyol krallarının yaklaşık 7 yüzyıl ikamet ettiği Alcazar Sarayı, hem Müslüman-Arap, hem de Hristiyan etkilerini görebileceğiniz, yapımına 1181'de başlanıp, 1364'de tamamlanmış, çok güzel ve çok özel bir yapı.
Alcazar'ın girişi. Bir de yağmur olmasaydı...
Kral 1. Pedro, Granada'daki Elhamra Sarayın'dan çok etkilendiği için, Granada'dan getirtiği ustalara yaptırır. Bu da Alcazar'ın, Elhamra ile çok büyük bir benzerlik göstermesine sebep olur. Ancak Elhamra Sarayı, '' mozarabe'' denen Arap sanatı (çok kemerli, çok kubbeli) ürünü, Alcazar ise bu sanatın Hristiyanlarca yorumlanmış versiyonu olan ''mudejar'' sanatı ürünüdür. Bu iki sanat Endülüs mimarisini çok etkiler. Katolik Isabel ve 2. Fernando 1492'de Müslüman ve Yahudileri Endülüs'ten kovarken, mudejar sanatı ustalarının kalmasına izin verir.
15. yüzyılda saraya eklenen Büyükelçiler Salonu'nun oyma ahşaptan, altın varaklı muhteşem kubbesi.
Sarayın iç duvarları, Azulejo denilen renkli seramikler ve alçı süslemelerle bezeli.
Ve muhteşem bahçesi...
''Game of Thrones'' dizisi takipçisiyseniz eğer, bazı bölümlerinin (5. sezon) Alcazar'da çekildiğini biliyorsunuzdur.
Alcazar'ı ziyaret saatleri, mevsimine ve ayına göre değişmekte. Ekim - Mart arası her gün 9.30-17.00, Nisan - Eylül arası 9.30-19.00 saatleri arası açık. Kapıdaki uzun kuyruk, sakın gözünüzü korkutmasın. Kesinlikle beklemeye değer.
SEVİLLA KATEDRALİ ve GİRALDA KULESİ
1181 - 1198 arasında Muvahhitlerin inşa ettirdiği cami, 1248'de katedrale çevrilmiş. 1400 yılındaki depremden sonra yıkılan katedral, 1434 - 1517 arasında, Gotik tarzda yeniden yapılmış. Sevilla Katedrali dünyanın en büyük Gotik katedrali. Sevilla Katedrali yapılıncaya kadar Aya Sofya, dünyadaki en büyük katedral ünvanını bin yıldan fazla korumuş.
Katedralin diğer önemli özelliği ise, Capilla Real (Kraliyet Şapeli) de Kristof Kolomb'un lahitinin olması. Kolomb'un lahitini taşıyan 4 kral, Leon, Kastilya, Navarra ve Aragon krallarıdır. Bu 4 kralın seçilme nedeni ise, 1212 yılında birleşip Müslümanları yenerek, tarihin akışını değiştirmiş olmaları.
Katedralin içi çok görkemli. İçindeki süslemeler için, 2 ton altın kullanılmış. Kolomb'un Amerika'dan getirdiği altınlarla yapıldığı söylenmektedir.
Eski minare, bugünkü katedralin çan kulesi olan LA GIRALDA ise, mimari özelliği çok değiştirilmiş olsa bile, hala Endülüs'teki Arap egemenliğinin en tipik örneği olarak kabul edilmekte. 1198'de cami minaresi olan La Giralda, 1400 yılında 10. Alfonso tarafından çan kulesine dönüştürülmüş. 1400 yılındaki depremde yıkılan katedralden geriye sadece bu kule kalmış. La Giralda'ya, Aya Sofya'da olduğu gibi eğimli bir rampadan yürüyerek çıkılabiliyor. La Giralda'nın her biri 10 adım olan, 35 kat olduğu kabul ediliyor. Camide olmayan, sonradan 14. yüzyılda eklenmiş zirvede yanyana 25 çan var. Döne döne, 98 m. yükseklikteki en üst kata çıkmak biraz yorucu olsa da, tüm Sevilla'yı ayaklarınızın altına sermekte.
Katedralin portakal ağaçlarıyla dolu avlusu.
Katedral, Pazar 14.30-18.00 arası, diğer günlerse kışın, 11.00-17.00 arası, yazın 9.30-16.00 arası açık.
SANTA CRUZ
Müslüman devletler döneminde, Yahudilerin yaşadığı bölge. Meydanda büyük bir haç ve şapel var. Santa Cruz, kutsal haç anlamında. Dar sokakları, hediyelik eşya dükkanları, renkli evleri, restoranları ile keyifli bir yer. Burada avlulara yayılmış restoranlarda yemek yemek ya da tapas eşliğinde Sevilla'nın yerel birası Cruzcampo içmek çok keyifli.
TRIANA
Nehrin karşı kıyısında, flamenkonun doğduğu yer olarak kabul edilen bu bölgede, Eiffeel'in yaptığı Triana köprüsünden geçince yanyana sıralanmış barlar ve flamenko tavernalarını görürsünüz. Bu bölgeye Betis de deniliyor.
Katedral, Pazar 14.30-18.00 arası, diğer günlerse kışın, 11.00-17.00 arası, yazın 9.30-16.00 arası açık.
SANTA CRUZ
Müslüman devletler döneminde, Yahudilerin yaşadığı bölge. Meydanda büyük bir haç ve şapel var. Santa Cruz, kutsal haç anlamında. Dar sokakları, hediyelik eşya dükkanları, renkli evleri, restoranları ile keyifli bir yer. Burada avlulara yayılmış restoranlarda yemek yemek ya da tapas eşliğinde Sevilla'nın yerel birası Cruzcampo içmek çok keyifli.
TRIANA
Nehrin karşı kıyısında, flamenkonun doğduğu yer olarak kabul edilen bu bölgede, Eiffeel'in yaptığı Triana köprüsünden geçince yanyana sıralanmış barlar ve flamenko tavernalarını görürsünüz. Bu bölgeye Betis de deniliyor.
TORRE DEL ORO (ALTIN KULE)
El Arenel tarafında yer alan, 12. yüzyılda Muvahhitler tarafından, şehrin bu bölgesinin korunması için yaptırılmış kule. Keşifler sırasında ise, getirilen altınlar, burada saklanmış. Şimdi ise içinde küçük bir Denizcilik Müzesi bulunuyor. Altın Kulenin önünden kalkan teknelerle, nehir turu yapılabilir.
PLAZA DE TOROS DE LA MAESTRANZA (ARENA)
14.000 kişilik, bu 18. yüzyıl arenası, İspanya'nın en önemli boğa güreşi arenalarından biri olarak kabul edilmekte. Boğa güreşlerinin hala düzenlendiği bu arenayı, biz hayvan severler olarak sadece dışardan görmeyi tercih ettik.
PLAZA DE ESPANA
İpanya'nın en etkileyici meydanı. Yelpaze şeklindeki ana meydanı ay'ı sembolize eder. Meydanın ortasındaki duvarlar, İspanya'nın eyaletlerini simgeleyen seramiklerle süslenmiş. İkiz kuleler ise Kastilya Kraliçesi Isabel'le, Aragon Kralı Fernando'yu simgeler. 1929'da düzenlenen İber-Amerikan Expo Fuarı nedeniyle yapılmış, bu meydan.
Bu meydanı özel kılan sebeplerden birisi de Star Wars 1-2 (Naboo Gezegeni olarak) burada çekilmiş olması.
Günümüzde meydandaki binalar, Sevilla Üniversitesi ve Endülüs Özerk Bölgesi tarafından kullanılmakta. Meydanın hemen yanındaki MARIA LUISA PARKI ise yeşillikler içinde biraz dinlenme molası verebileceğiniz bir yer.
Mayıs'ın son günleri olmasına rağmen yağmur peşimizi bırakmadı.
REAL FABRICA DE TABACOS
19. yüzyıldaki tütün fabrikası, günümüzde Sevilla Üniversitesinin bir bölümü olarak kullanılmakta. Ancak günümüzde üniversitenin sadece bir bölümü gezilebilmekte. 19. yüzyılda Avrupa'da içilen puroların büyük bir bölümü, buradaki 10 bin cigarreras yani puro saran kadın tarafından imal edilmiş. Bizet'in ünlü operasındaki ya da Carlos Saura'nın ünlü filmindeki Carmen'in çalıştığı fabrika burasıdır. Güzel çingene kızı Carmen'le Çavuş Don Jose'nin unutulmaz aşk hikayesi burada yaşanmış. Filmlerde Carmen'in hayatı hep güzel kadınlar tarafından canlandırılmış olsa da, 1930'lu yıllarda hikayenin geçtiği puro fabrikasını gezen İrlandalı gezgin ''Ömrümde böyle çirkin kadınlar görmedim'' diye yazmış!
FLAMENKO
Sevilla'da gece hayatının önemli bir parçası, flamenko gösterileri. Şehirde pek çok barda ya da gösteri merkezinde flamenko şovları düzenlenmekte. Flamenko müziği ve dansına ait herşey Museo del Baile Flamenko'da. Biz buraya gitmeyi tercih ettik. Güzel bir şov eşliğinde sangrialarımızı da içtik. Casa Anselma, El Palacio Andaluz flamenko şov izleyebileceğiniz adreslerden bazıları.
Sevilla'da Ne Yenir, Ne İçilir?
İspanya'daki diğer şehirlerde olduğu gibi Sevilla'da da tapas kültürü çok yaygın. tapas yanında yerel bira Cruzcampo ya da sangria içilmeli. Manchengo peyniri, chorizo (İspanyol sucuğu) tadılmalı. Bol deniz ürünlü paella yenilmeli. Soğuk domates çorbası gazpacho, daha yerel bir tat olan boğa kuyruğu güveci (bull's tail stew) denenmeli. Çikolata soslu churros yemeden dönmemeli.
Boğa kuyruğu güveci Paella
Sangria Churros
Öğle yemeği için katedralin karşısındaki CASA ROBLES,
RINCONCILLO ise en eski (1670'den beri) tapas bar, akşam yemeği için tercih edilebilir.
Birkaç ufak not:
*** Sevilla İspanya'nın en sıcak şehri olarak biliniyor. Yaz aylarında sıcaklık 40 dereceyi bulabiliyor. Mayıs ve Haziran aylarının da bol yağışlı geçtiğini bilmekte fayda var.
*** Mayıs ayında açan mor Jakaranta ağaçları sokakları süslüyor.
*** Sevilla'nın ilham verdiği ya da burada yazılmış 23 opera var.
Bizet - Carmen
Rossini - Sevil Berberi
Mozart - Figaro'nun Düğünü
Mozart - Don Giovanni bunlardan bazıları.
*** Cervantes de Don Kişot'u Sevilla hapishanesinde tutukluyken yazmış.
ADIOS :)